Blog Arşivi

17 Temmuz 2009 Cuma

4) Toplumculuk

Dördüncü prensibimiz, Toplumculuk prensibidir. Top¬lumculuk prensibinde gözettiğimiz hususlar üç ayrı bölüm¬de izah edilebilir:

I- ÖZEL TEŞEBBÜS:
Toplumun kalkınmasında özel teşebbüs desteklenecek, himaye edilecektir. Ancak bu ko-nuda işverenle işçinin karşılıklı olarak haklarının korunma¬sı ve bu iki tarafın münasebetlerinin milletin zararına olma¬yacak şekilde kontrol, tanzim ve nezaret altında bulundu¬rulması şarttır. Demek ki, özel teşebbüsü korumak, hima¬ye etmek prensibimizdir, desteklemek, teşvik etmek pren¬sibimizdir. Fakat bunu yaparken işverenle işçinin münasebetlerini karşılıklı olarak iki tarafın da haklarını koruyacak ve her iki tarafın münasebetlerinin milletin zararına olmaya¬cak şekilde kontrol edilmesi, düzenlenmesi, nezaret altın¬da bulundurulması esasını şart koyuyoruz.

II- KÜÇÜK SERMAYELERİN BİRLEŞMESİ:
Memle¬ketimizde yapılması icap eden pek çok büyük işler vardır.Bunların başarılması için halkın elindeki küçük tasarrufların teşvik edilerek, devlet tarafından tanzim ve organize edile-rek birleştirilip halkın sermayedar olacağı büyük ekonomik teşebbüslere girişilmesini gaye edinen bir görüşe sahibiz. Ayrı ayrı kimselerin elinde bulunan küçük tasarruflar, me¬selâ on bin kişinin, yirmi bin kişinin katılıp birleşmesiyle, bü¬yük sermaye haline gelir ve bu sermaye büyük tesislerin kurulmasını sağlar. Bu nasıl olacaktır? Halkımız buna alışmamıştır. Halkı buna teşvik etmek, alıştırmak, cesaretlen¬dirmek ve organize etmek önayak olmak devletin görevle¬ri arasında olacaktır. Bundan gayri olarak yapılması icabeden birçok büyük işlerin ayrıca yine devlet etiyle bizzat ele alınarak başarılması gerekir. Bugün Amerika gibi en ka¬pitalist memleketlerde dahi bazı büyük işler vardır ki, tamamiyle devlet tarafından yapılmaktadır. Bunlar meselâ: Atom, Füze araştırmaları ve ilmi araştırmalar gibi büyük or¬ganizasyon isteyen, büyük masraflar isteyen işlerdir. Bun¬ların tamamiyle devletçe ele alınan planlanması ve sür'atle başarılması esasını içine alan bir görüşü tutuyoruz.

III- SOSYAL YARDIM VE GÜVENLİK TEŞKİLÂTI:
Bu da, Türk Milletini içine alacak bir sosyal yardımlaşma ve güvenlik teşkilâtı meydana getirmek görüşüdür. Türk Milleti bugün sosyal bakımdan organize edilmemiş, dağı¬nık bir durumdadır. Eskiden onun bir takım sosyal bağları sosyal kuruluşları vardı. Bunlar dağıldı, yıkıldı. Meselâ eski¬den vakıflar vardı, mahalle heyetleri vardı. O günün şartları¬na göre, zamana uygun düşecek bir takım sosyal ve eko¬nomik organizasyonlar vardı. Loncalar vardı, loncalar da aynı zamanda sosyal fonksiyonları vardı. Bunlar zamanla yok oldular, kalktılar.

Bugün milleti tekrar organize etmek lâzım geliyor. Bunların en başında gelen işlerden birisi de bütün halkı içi¬ne alacak bir sosyal yardımlaşma ve sosyal güvenlik teşki¬lâtı kurmaktır. Yâni Türkiye içerisinde hiç kimse sahipsiz, yardımsız, himayesiz, desteksiz, işsiz kalmamalı, kalmak korkusuna düşmemelidir. Bir ailenin reisi mi öldü, çocukla¬rı, ailesi mutlaka bu teşkilât tarafından derhal himaye edil¬melidir. Çocukları okuyacaksa okutulmalı, tahsillerine de¬vam ettirilmelidir. Ailesine iş bulunmalıdır. Bütün bu prob¬lemleri üzerine alan bir organizasyon meydana getirmeli¬dir. Böyle bir organizasyon olmaksızın cemiyette büyük haksızlıklar meydana gelir, büyük facialar meydana gelir ve böyle bir durum milleti sıhhatli olmaktan çıkarır. Birçok yerlerde sizler kendiniz de bu gibi olaylara her halde tesa¬düf ediyorsunuz. Birçok facialar görüyorsunuz, işitiyorsu¬nuz. Bunları önleyecek böyle bir organizasyon kurmayı esas kabul eden bir görüşün sahibiyiz. Yâni toplum içeri¬sinde herkes bilecek ki, herkesin sosyal güvenliği sağlan¬mıştır. İş mi? Başvuracaksınız, iş verecek. Hastalık mı? Te¬davi görecek. Tahsil mi? Çocuğuna tahsil imkânı sağlaya¬cak.

Ayrıca sağlık ve adalet güvenliği, sağlanmasını düşün¬düğümüz, bir diğer iştir. Yâni bir dâva ve mahkeme konu¬su olduğu zaman, vatandaş ihtiyacı olan avukat, mahke¬me masrafı ve diğer zaruri masraflar gibi yardımları kolay¬ca elde edebilmelidir. Bugünkü gibi öyle parası olanın ken¬disine çifter çifter avukat tutup, şahit masraflarını ödeyip hukuk imkânlarından rahatça faydalanması ve parası olma¬yan vatandaşların ise, bunlardan yoksun kalarak haklarını koruyamaması durumu ortadan kaldırılmalıdır. Ayrıca ceza ve tevkif evlerinin durumu da insanlığa yakışır şekilde islâh edilmeli ve oraya düşen vatandaşlar tam bir imkân eşitliği¬ne kavuşturulmalı, henüz sanık durumunda olan vatanda¬şın haysiyeti korunmalıdır.

Toplumculuk prensibimizin içine aldığı önemli bir hu¬sus da şudur:

Türk Milleti yüzyıllar boyunca büyük ihtimâllere uğra¬mış, sıkıntılara düşmüş, felâketler geçirmiş bir millet olduğu için bilhassa halk ve köylü, aydınlara karşı, kendisine yol göstermeye, yardım etmeye gelenlere karşı güvensiz¬dir ve aynı zamanda ümitsizdir, yâni kötümserdir. Bunun en açık misalini şarkılarımızda, türkülerimizde görürüz. Dâ¬ima bir kötümserlik neticesi olarak halkımızda hareket, bü¬yük hamle yapma kabiliyeti durdurulmuştur. Bunu açmak lâzım… Büyük işlerimizi, büyük projelerimizi çözebilmek için halk enerjisini seferber etmeliyiz. Halkı uyandırmalıyız. Halkı uyandırabilmek için de güzel sanatları bu amaçla se¬ferber etmeliyiz. İnsanlara evvelâ neş'e, yaşama sevinci ve şevk aşılamalıyız. Heyecan aşılamalıyız. Neş'e, ümit ve şevk duyan insan yorulmadan çalışabilir, enerji gösterebi-lir. Ümitsizliğe düşen, kötümserliğe düşen insan yaşama iştahını kaybeder. Çalışma kuvvetini kaybeder. Bunu kendi hayatımızda birçok kere duymuş, üzgün olduğumuz za¬manlarda çalışma isteğimizin olmadığını anlamışızdır. İşte Türk Milletinin kalkınması için başvuracağımız önemli çare¬lerden birisi budur. Sanatı, kültür faaliyetlerimizi, halkı he¬yecana getirmek; ona ümit, şevk, neşe vermek ve böylece halk enerjisini seferber ederek hareket yaratmak istikame¬tinde kullanmalıyız.

Bunun için de biz bir prensip olarak diyoruz ki, sanat toplum için, toplum yararına kullanılacaktır. Toplum yararı için seferber edilecektir. Böyle boşa giden halk enerjisini (ki, bizim halkın büyük bir çoğunluğu senede uç buçuk ay çalışıyor, geri kalan sekiz buçuk ay bu enerji heder olu¬yor) seferber edip, erozyon problemimizin çözülmesi, memleketin ağaçlandırılması, sulama işleri, yol meseleleri gibi büyük meselelerimizin halli yolunda faydalanmalıyız.

Bu arada halka yine boş vakitlerini değerlendirecek el işleri, el sanatları öğretmek, göstermek, okuma melekesi ve kültürünü artıracak kurslar açmak ve onun hiç bir daki¬kasını heder etmeyecek şekilde organize etmek toplumcu¬luk prensibi içine aldığımız hususlardan bir diğeridir.

Hiç yorum yok: